12 Aralık 2012 Çarşamba

Kaçakçılık - 2

Kaçakçılık yazı dizisinin devamı.

Türkiye


Ülkenin coğrafi yapısı, yakın komşu ülkelerinin Türkiye'yi kendi kaçakçılık işleri için kolay geçiş güzergahı olma yoluna getirmeleri, içteki tüketiciler üzerinde kaçak beğenisi olan, ucuz mallara tüketicileri yönlendirmek için gayret sarf eden bir propaganda grubunun pazar yaratma ve tüketicileri özendirme gayreti içerisinde bulunmaları ve talebin artması ile de yasal yollarla yasaklanan tüm malların kolay yoldan para kazanmak isteyenlerin iştahlarını kabartmaları, Türkiye'deki kaçakçılığın başlıca sebepleri olmuştur.

Yanlış vergi ve devlet politikaları ile işsizlik gibi ekonomik etkenlerin de varlığı, kaçakçılığı zamanla Türkiye'de ciddi bir sorun haline getirmiştir.

Eğer konu bir defa yasa dışına çıkmışsa onun içinde sadece ucuz çay, mazot, elektronik, sigara, alkol v.s. olmaz, mevcut yasa ve mevzuatın yasakladığı ve/veya kontrol altına aldığı a'dan z'ye -silah, uyuşturucu ve hatta insan dahil- her şey var olabilir.

Burada eşek sırtında mal kaçıran doğulu insanlardan bahsetmiyorum. Ciddi ciddi büyük organize örgütlerden ve İstanbul'a yapılan 3. köprünün finansmanı büyüklüğünde bir piyasadan bahsediyorum.

Kaçakçılık asla ihbarla veya rutin kontrollerle bitirilemez


Bilmem hiç dek geleniniz oldu mu ama bazen yolda çevirme yapılır. Köpekler falan vardır kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele yazar üzerlerinde. Arada bir bir şeyler bulurlar. Emin olun böylesi büyük sevkıyatların bir çok eskortu olur. Hiç bir kaçakçı bu tür faaliyetleri, kendilerinden devlet içinde adamları olmasa bile yemez. Bir TIR önden az biraz yakalatıp arkasından 10 tam dolu TIR sağ salim geçer gider.

Eğer bir ülkede piyasa dengeleri tam oturmamışsa ve devlet, gelir kapılarını adil bir şekilde kontrol edemeyip tüm gelirlerini dolaylı vergilere bağlamış, halkın alternatif kanallar arayışına yol açmışsa, bir de üzerine her an yozlaşmaya açık, belli başlı kriterlerden yoksun devlet adamları görevdeyse kaçakçılık "mecburen" var olacaktır.

Kaçakçılık ancak, namuslu devlet görevlileri ve kaçak piyasasına insanları muhtaç etmeyecek bir fiyatlandırma-vergilendirme sistemi ile önlenebilir.

Türkiye'nin bir numaralı kaçak emtiası: Akaryakıt


Akaryakıt kaçakçılığı; Türkiye'de 90'lı yılların başında haber yayınlarını meşgul etmeye başlamış ve günümüze kadar da arttıkça artmış bir kaçakçılık tipidir.

Kaçakçılıkla mücadele eden görevlilerin her deşifre ettiği yöntemin yerine yeni icat edilen bir başka yöntemle sahneye çıkılıyor.

Türkiye'de petrol ürünlerinde kaçakçılık, ağırlıklı olarak aşağıda belirtilen şekillerde yapılmaktadır:

1- Petrol ürünlerinin  (kara ve/veya deniz yolu ile) yurda yasa dışı yollardan sokularak satılması,
2- İhraç veya özel amaçlı kullanılması gereken vergisiz akaryakıt veya LPG’nin kaçak olarak yurt içinde pazarlanması,
3- Solvent, baz yağ ve atık madeni yağların yasa dışı olarak (10 numara yağ olarak bilinen karışımlar da bu sınıfa girer) akaryakıta karıştırılarak satılması,
4- ÖTV farkından yararlanmak amacı ile Dökme/Tüplü olarak alınan LPG’nin Oto LPG olarak satılması.

Türkiye'de geçtiğimiz yıllarda yaşanan Ömer Cemil Sanal cinayeti bu husustaki en dikkat çekici örneklerden biridir. Aşağıda bu konuda geçtiğimiz yıl yayınlanan bir belgesel yer almakta.


Nedenlerini yeniden tekrarlamaya gerek yok. Eğer akaryakıt ve otomotivden elde edilen vergiler, bir devletin tüm gelirlerinin 1/4'ünden fazlasını oluşturuyorsa, burada gerçekten devlet yapısı (hem de en tepesinden en altına kadar) ile ilgili ciddi sorunlar ve çarpıklıklar var demektir.

Kaçakçılar Türkiye-İran sınırına 3 kilometre boru hattı döşedi


Türkiye'nin İran ve Irak'a sınırı olan Şemdinli ilçesinde akaryakıt kaçakçılığı yapanlar, inanılmaz bir yönteme başvurdu. Güvenlik güçlerini arazi arama tarama çalışmaları sırasında İran sınırının iç tarafından Şemdinli'nin Çatalca köyü Nikse Yaylası'na kadar 3 kilometre uzunluğunda boru hattı bulundu.

İki yıldır bu yöntemle yapılan akaryakıt kaçakçılığı Polis ve Jandarma ekiplerinin ortak operasyonuyla ortaya çıkarıldı. Boru hattı sökülürken,kaçakçıların bulunması için de geniş çaplı soruşturma başlatıldı.

Konuyla ilgili Hakkari Valiliğinin açıklaması; "Emniyet Müdürlüğümüz Özel Hareket Şube Müdürlüğü ve Askeri Unsurların, 28.09.2012 günü İlimiz Şemdinli Çatalca Köyü bölgesinde gerçekleştirdikleri arazi tarama faaliyetleri esnasında; Çatalca Köyü’nün üst tarafında bulunan Nikse Yaylasında geçimini kaçakçılıktan sağlayan şahısların kaçak akaryakıt yüklemek için yaptıkları tesis tespit edilmiştir. Bahse konu tesise İran topraklarından 3000 metre uzunluğunda boru döşendiği, bu borulardan geçen yakıtların her biri 5000 litrelik 5 adet tanklara doldurulduğu anlaşılmıştır.Ayrıca dolum tesisinin arkasında 10 metrekare odaların olduğu, bu odaların arkasında da jeneratörlerin bulunduğu tespit edilmiştir. Ele geçirilen akaryakıt ve suçta kullanılan materyallere el konulmuş, irtibatlı şahıs veya şahısların tespiti için çalışmalar devam etmektedir."

http://gundem.milliyet.com.tr/kacakcilar-turkiye-iran-sinirina-3-kilometre-boru-hatti-dosedi/gundem/gundemdetay/10.12.2012/1639729/default.htm

Bir garip ülke: Uganda


Mevzu biraz hassas olduğundan uzaklardan bir ülkeden örnek vereceğim. Bir zamanlar Uganda'da gittikçe artan cari açığı dengelemek ve tüketimi azaltmak için ülkenin en büyük ithal kalemi olan petrole ekstra vergiler uygulanmaya başlar. Zamanla bu vergiler, devletin en önemli gelir kalemi olur.

Uganda'da devlet, eskiden beridir kazanandan doğru düzgün vergisini alamaz. Rüşvet, adam kayırma, siyasi istikrarsızlık gibi nedenlerin devletin her tarafına işlediği Uganda, o yıllarda hem halkı kara yolu taşımacılığına özendirip toplu taşıma ve trenleri ikinci plana itmiş, hemde artan petrol fiyatlarıyla birlikte devletin ihtiyaç duyduğu geliri en kolay elde edebileceği emtia olan akaryakıttan elde etmeye başlamıştır.

Uganda'nın elbette bir yandan da Demokratik Kongo gibi bazı ülkelerin desteklediği ayrılıkçı terör gibi ülke bütçesine inanılmaz zararlar veren bir problemi vardır ve bunun finansmanını da sağlamak öyle kolay bir iş değildir. Vergiler arttıkça artar. Elbette terör odakları da kendi savaşlarının finansmanını sağlamak için yollar bakarlar. Uyuşturucu kaçakçığı, silah kaçakçılığı derken akaryakıtın kaçakçılığını yapmanında oldukça para kazandıran bir eylem olduğunu keşfederler.

Ülkenin "güney batısındaki" dağlarda süren bu anlamsız savaş, dış beslemenin de etkisi ile bir türlü bitmez. Şehirler alınır şehirler verilir onlarca yıldır devam eder bu savaş. Uganda hükümeti o yıllarda bölgeyi olağanüstü durum bölgesi ilan ederler ve bölgeyi sadece askerlere bırakırlar. Haliyle otoritenin olmadığı yerde yozlaşma kaçınılmazdır. Artık o savaş, o bölgedekiler için sadece bir bağımsızlık/özgürlük savaşı değil, aynı zamanda kendilerinin özel gelirleri, kirli işleri için "ticaret" yollarının kontrolü uğruna da verilen bir savaştır.

Ugandalılar bunun bedelini çok pis ödediler ve hala da ödüyorlar. O yıllarda Uganda özel polisine askerine verilen yetkilerin nasıl kötüye kullanıldığının sadece bir kısmı medyada yer aldı, bunların bir kısmı yargılandı. Ancak buz dağının görünmeyen kısmı çok daha derin ve korkutucuydu.

Uganda Askeri


Para o kadar tatlıdır ki, bal tutan parmağını yalar misali dokunanın tekrar dokunası gelir. Kaçak da bir tür kolay para kazanma yöntemidir. Kimi zaman yozlaşmış devlet görevlileri de bu çarka gerek isteyerek, gerekse istemeyerek bulaşır.

Öyle ki, o yıllarda Uganda ordusunda görev yapan, bol madalyalı ünlü bir asker vardı. Emekli olduktan sonra kitap yazdı, tv programlarına çıkıp uzun uzun verdiği savaşı vatan savunması diye anlattı durdu. Hatta siyasete de göz kırpmıştı.

Esasen o olayın aslını bilenler iyi biliyordu; kendisi bölgede belli bir alanın komutanı olduğu için sınırların ve haliyle de akaryakıt kaçakçılığı işinin kontrolü kendisindeydi. Uzun süre bunun ekmeğini yedi, mal mülk yaptı ve uzun süre de elinde tutmuştu bu kapıyı. Bir süre sonra söz konusu faaliyetleri fark edildi. Kendisinin bununla birlikte ülkeye verdiği hizmetler de göz önüne alınmış, rezil edilmek yerine sadece görev yerinden sürülmüş, zamanla da erkenden emekli edilmişti.

Gerçi Uganda devletinin kendisini rezil etmek istememesinin bir diğer sebebi de adam bir konuşmaya başlarsa ucu, devlet içinde diğer işbirlikçilerine kadar uzanacağının bilinmesinden ve ayrıca görev süresince devletin kendisini boyuna madalya ile ödüllendirilmesinden dolayıdır. Söz konusu olan Uganda bile olsa korunması gereken bir devlet karizması var neticede...

Velhasıl bir Uganda olmak istemiyorsak, her kendini delikanlı gösteren petrolcü asker söylemlerine direk atlamamak gerektiğini öğrenmemiz gerekir. Allah'tan böyle şeyler sadece Uganda'da yaşanıyor.

Not: Uganda'nın (eski Kampala belediye başkanı) şu an ki devlet başkanı da az malın gözü değil ama o akaryakıt işinden çakmıyor. Onun derdi mütahitlikten vurup geçmek şimdilik. En son komşu ülke Rwanda ile geri inşaasında iş çıkar umuduyla savaş çıkarmaya çalışıyordu...

+ Bu sitede yazılanların hiç biri doğru değildir.

10 Aralık 2012 Pazartesi

Kaçakçılık - 1

Tanım olarak kaçakçılık, gayri-resmi yollardan yapılan bir ticaret biçimi olup dünya genelinde bir tür suç sınıfıdır. Kimi zaman gümrük vergisinden kaçmak, kimi zaman da ihracat - ithalat ile ilgili kontrol ve yasağı aşmak için başvurulan bir yoldur.

Bu iki bölümlük bu yazı dizisinde öncelikle kaçakçılığı, tarihini, tiplerini ve ikinci bölümde de Türkiye'deki durumu ile Uganda'dan bazı örneklerini anlatacağım.

Sıradışı bir iş; Kaçakçılık


Tanım olarak kaçakçılık; bir ülkeye ithali ya da bir ülkeden ihracı yasak olan veya ithal ve ihracı gümrük muamelesine tabi olan bir maddeyi gümrük işlemleri yaptırılmadan ithal-ihraç etmek ve bu maddeleri yurt içinde satmak ya da ticari amaçla bulundurmaktır.

Ayrıca, devletçe ihraç şartıyla müşteriye satılan bir malın iç piyasada tüketime sunulması ya da zorunlu haller olmadıkça süresi içinde ihraç edilmemesi, devletin tekeli altında bulunan maddeleri yetkili olmaksızın ülkemize ithal etmek veya ithale teşebbüs etmek, ülke içinde bir yerden başka bir yere sevk etmek, saklamak, satılığa çıkarmak veya satmak, bilerek kabul etmek, satın almak veya kullanmak, devletin tekeli altında bulunan maddeleri, ülke dâhilinde yetkili olmaksızın imal etmek veya imal için ithal etmek de kaçakçılık suçunu oluşturmaktadır.

Genel olarak kaçakçılık fiillerini;

•  İthali mümkün eşyada gerçekleştirilen ithal kaçakçılığı,
•  Transit rejimi hükümlerine aykırılık suretiyle yapılan kaçakçılık,
•  İthali yasak eşyanın ithal veya ihraç kaçakçılığı, ithali izne, lisansa, şarta, kısıntıya, uygunluk belgesine tabi eşyada yanıltıcı işlem yoluyla kaçakçılık,
•  Vergiden muaf ithal olunan eşyayı ithal amacı dışında kullanmak suretiyle yapılan kaçakçılık,
•  Dâhilde işleme rejimine aykırılık suretiyle gerçekleştirilen kaçakçılık,
•  Gümrük kontrolü altında işleme rejimi çerçevesinde ithal edilen eşyada yapılan kaçakçılık,
•  Antrepo veya geçici depolardan eşya çıkarma yoluyla yapılan kaçakçılık,
•  Yolcu beraberinde getirilen eşyada gerçekleştirilen kaçakçılık,
•  Gümrük kapıları haricinde yurda sokulan eşya kaçakçılığı başlıkları altında toplamak mümkündür.

Emniyet kuvvetleri; kaçakçılık suçları ile sürekli ve etkin mücadele etmek, yeni gelişen suç trendlerini ortaya koyarak mücadele yöntemleri geliştirmek/üretmek, ulusal-uluslararası işbirliğinde bulunmak, görev yapan personelin bu nitelikler doğrultusunda sürekli gelişimini sağlamak zorunda olsa da çoğu zaman yeni keşfedilen bir yöntem, daha tam anlaşılamadan yerine bir yenisi ile suçun sürekliliği sağlanmaktadır.

Mücadele ediliyor çünkü;


Bir yandan düşük risk ile yüksek gelirler elde edilmesine imkân sağlaması, diğer yandan da illegal faaliyetlerin sürdürülebilmesi için önemli bir kaynak teşkil etmesi nedeniyle, suç örgütlerinin kaçakçılık suçlarına yöneldikleri bilinmektedir.

Devletlerarası sınırların iletişim teknolojilerinde yaşanan gelişmelere paralel olarak ortadan kalkması kaçakçılık suçlarının uluslar arası boyutta ve organize bir şekilde işlenmesine de zemin hazırlamıştır. Bu durum, işleniş şekilleri ve yöntemleri farklı olsa da kaçakçılık suçlarının ortak özelliklerini oluşturmaktadır.

Sosyo-ekonomik ve kültürel nedenler, politik nedenler ve coğrafi nedenlerin yanı sıra insanların güç ve paraya sahip olma hırs ve arzuları nedeniyle de ortaya çıkabilen kaçakçılık suçları, kamu düzenini bozması, haksız rekabete yol açması, kayıtlı istihdam alanlarının açılmasını ve yerli sanayinin gelişmesini engellemesi, insan ve çevre sağlığı için tehlike oluşturması, siyasi, ekonomik ve sosyal düzeni olumsuz etkilemesi sebebiyle önem taşımaktadır. Bu nedenle kaçakçılık suçları diğer ülkelerin de öncelikli olarak mücadele ettiği suç türleri arasında yer almaktadır. Aynı zamanda kayıt dışı ekonominin en belirgin gelir kaynaklarından olan kaçakçılık suçları, örgütsel olarak işlenmesi ve uluslar arası nitelik taşıması nedeniyle bu suçlarla mücadelede uluslararası işbirliği büyük önem taşımaktadır.

Kaçakçılığın tarihi


İnsan kaçakçılığının tarihi, vize uygulamasının tarihi ile neredeyse aynıdır. İlk uygulamaları Çin seddi zamanlarına kadar gitse bile dünyada vize, ağırlıklı köle ticareti ile bilinmiştir. Yakın tarihte ise 1. Dünya savaşı sonrasında casusluğu önleme amacı ile uygulanmaya başlamıştır. Sonrasında savaştan kaçan sivillerin güvenli bölgelere göç etmesine aracılık etme işleri ile günümüzdeki haline evrilmiş olduğu düşünülmektedir.

Hudut muhafızı ile kaçakçılar Finlandiya-Rusya sınırında. Vasily Hudiakov - 1853
Ticari mal kaçakçılığına istinaden elimizdeki ulaşılabilir net olmayan en eski bilgi ise, orta çağ İngiltere'sine aittir. İngiltere'de kaçakçılık, ilk 1275 yılında I. Edward tarafından ulusal bir gümrük toplama sisteminin oluşturulmasını takiben, 13. yüzyılda gerek ada ile ana kara Fransa'sı arasındaki, gerekse de adanın kuzeyi ile güneyi arasındaki yasa dışı vergilendirilmemiş ticaret sebebi ile tanınmış bir sorun haline gelmiştir.

Orta çağ kaçakçılığı; her ne kadar ağırlıklı yün ve deri gibi yüksek vergili ürünleri hedef almışsa da; 1453'te Fransa'da Gascony'nin kaybı neticesinde şarap ithalatı, ihracatını dengelemediği için ambargolanmış ancak talep neticesinde kaçak olarak talep görmeye devam edilmiştir.
Bilinen ilk deniz aşırı kaçakçılık deneyimi ise Manş denizi (English Channel) üzerinden İngiltere ile Fransa arasında (Calais-Dover) yaşanmış olup bu bölge, bugün bile halen popüler bir noktadır. Öyle ki Birleşik Krallık hudud güvenliği, bugün bu bölgeyi insan tacirlerine karşı heronlarla sürekli gözetlemektedir.

İnsan, uyuşturucu ve silah kaçakçılığı dışında kaçakçılık mevzusu, alınan katı önlemler sayesinde bir kısım birinci dünya ülkeleri açısından bir sorun olmaktan büyük ölçüde çıkmış, suça müdahale sınırdan çok önce başlatılır hale gelmiştir.

Kaçakçılık tipleri


Genellikle iki başlık altında Ticari mal kaçakçılığı ve İnsan kaçakçılığı olarak ele alınır.

A) Ticari mal kaçakçılığı:

Serbest dolaşımı legal otoritelerce yasaklanmış, kontrol altına alınmış-kısıtlanmış veya izne bağlanmış bir mal veya hizmet için arz talep çatıştığında kaçakçılığın meydana gelmesi kaçınılmazdır. Sonuç olarak uyuşturucu kaçakçılığı ve silah kaçakçılığının yanı sıra alkol, tütün, tarihi eser kaçakçılıkları da dünya genelinde oldukça yaygındır.

Bir diğer ticari mal kaçakçılığının nedeni ise ağır vergi ve harçlardır. Örneğin, bir kaçakçı düşük vergi olan bir yerden büyük miktarda sigara alıp vergilerin yüksek olduğu bir yerde çok daha yüksek bir marj ile satabilir. Örnek vermek gerekirse Amerika Birleşik Devletleri içinde bir tır dolusu sigara kaçakçılığı, yaklaşık 2 milyon dolar civarı bir para bırakır.

Organ ve doğal hayata dair türler-cinslerin ticareti de bu suç sınıfında ele alınır.

B) İnsan Kaçakçılığı:

En büyük dramların yaşandığı, kökeni vizenin icadına kadar giden kaçakçılık türüdür. Bunu da kendi içinde "İnsan Kaçırma" ile İnsan Trafiği" olarak ikiye ayırabiliriz.

1- İnsan kaçırma: Kölelik veya insanın yasa dışı olarak çıkar sağlama amacı ile alım satımı ile ilgili olan "İnsan Trafiği" suçundan farklıdır. İnsanların bir yerden bir başka yere yasal olmayan yollardan göç etmeleri için verilen hizmeti tanımlayan kaçakçılık biçimidir.

İnsan kaçakçılığı; baskıcı koşullardan bir kişiyi kurtarmak için de kullanılabilir. Örneğin, Holokost sırasında Yahudiler, Algoth Niska gibi insanlar tarafından Almanya dışına kaçırılmıştı. Ancak günümüzde daha çok gelişmiş ülkelerin gelişmemiş ülkelere koyduğu vize bariyerini aşmak için kullanılır. Zira çeşitli nedenlerden kimi ülkelerin yaşam koşulları diğerlerinden çok daha iyidir. Yaşamı tehdit altında olan veya çok daha iyimser bir tezle daha iyi bir hayat isteyen kimseler, vatandaşı oldukları ülkelerden daha iyi durumdaki ülkelere göç etmek isterler.

Söz konusu göçün, iyi durumda olan ülkenin var olan kaynaklarını daha fazla "yabancı" misafir ile paylaşmak istememesi, yani kendi vatandaşını düşünmek durumunda olmasından ötürü ülkeye giren-çıkan kimseleri kontrol altında tutmak için "vize" denilen bir ülkeye giriş izni sistemi oluşturulmuştur.

Vize; bir devletin dış temsilcilikleri veya sınır makamları aracılığıyla, ülkesine seyahat edecek bir yabancının pasaportuna koyduğu ve bu yabancının ülkesinin sınır kapısına kadar giderek sınır makamlarına "giriş için başvuru yapabileceğini" gösteren bir kayıttır. Bu da, genellikle ekonomik olarak yük olacak göçmenlik niyetindeki kimselere (ve aynı zamanda toplum sağlığı-güvenliğine tehdit oluşturabilecek kimselere) verilmediğinden ötürü göç etmek isteyen insanlar, bu işi meslek edinmiş kimselere ödeme yapar ve söz konusu huduttan illegal olarak geçerler.

2- İnsan Trafiği: Ağırlıklı seks işçisi veya illegal bir zanaatin insan kaynaklarını sağlamak amacı ile, en iyimser öngörü ile de "ucuz iş gücü" amacı ile icra edilen bir kaçakçılık biçimidir.

Bir kaçakçı, belli bir ücret karşılığında bir ülkeye o ülkenin vatandaşı olmayan insanların yasadışı girişini sağlar ancak, kurbanlar hedefe vardıklarında, kaçak kişi serbest kalmaz. Aldatma, dolandırıcılık, tehdit, tecrit, fiziksel tehdit ve güç kullanımı başta olmak üzere, borçlandırma, esir alma ve zorla ilaçlara alıştırma dahil (kimi zaman işkenceye varana kadar) baskıcı taktikler kullanılarak kaçak getirilmiş insanlar üzerinden çıkar sağlanır.

Kurbanların çoğu kadın ve bazen çocuklardır. Ticaretin yasadışı doğası nedeniyle, kesin büyüklüğü bilinmemektedir. 2003 yılında yayınlanan bir ABD Hükümet raporuna göre, her yıl dünya çapında 800,000-900,000 kişinin bu çarka sokulduğu tahmin ediliyor.

Her yıl yüzbinlerce göçmen, sıklıkla tehlikeli ya da insanlık dışı koşullar altında son derece organize uluslararası kaçakçılık ve insan ticareti grupları tarafından yasadışı taşınmaktadır. Düşük gelirli ülkelerde insanlar, iş aramak için gelişmiş ülkelere göçmek için yola çıkıyor. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti iki ayrı suçtur. "Kaçakçılık" bir kişinin yasadışı yollarda bir ülkeye girişinin kolaylaştırılmasını ifade ederken, "insan ticareti" sömürü unsuru içerir.

Yöntemler


Kaçakçılar; tabuttan, direksiyon simidine, ayakkabı tabanından, kalorifer peteğine, biblodan ampule kadar pek çok eşyayı zula olarak kullanıyor. Özellikle sınır bölgelerine yakın olan yerlerde, kaçak geçirmeye çalıştıkları malları kendi sırtlarına yaptırdıkları özel çantalar veya eşek, at gibi hayvanların üzerlerine yerleştirdikleri özel yapılmış torbalar ile taşıyarak sınırdan geçmeye çalışıyor.

Kamyon, TIR veya binek tipi araçların standartları bozularak, dışarıdan görülmeyecek boyutta yapılan eklentilerle kaçak eşya, mal veya uyuşturucu taşınıyor. “Zula” diye tabir edilen bu eklentiler, hemen her türlü eşyanın yanı sıra araçların modeline göre fark edilemeyecek boyutta yapılıyor. Zulalar genellikle, araçların yakıt depolarına, motor aksamına, farların ve lastiklerin içine, aracın göğüs kısmına ve kamyon, TIR gibi araçların kasalarının alt kısmına yapılıyor.
 
Daha bu yılın başlarında Kapıkule ve İpsala sınır kapılarında, 60 kilo 362 gram eroin, 51 bin 780 adet ecstasy, 35 kilo 396 bonzai gibi uyuşturucu operasyonlarının yanı sıra gelinlikten, klima gazına, sigaradan, cep telefonuna, gümüşten altına yapılan operasyonlarda ele geçen pek çok gümrük kaçağı ticari eşyaya da el konuldu.

Devamı için tıklayın Kaçakçılık - 2...

+ Bu sitede yazılanların hiç biri doğru değildir.

4 Aralık 2012 Salı

NATO Kuruluş Metni

Geçen ay yayınlanan NATO-OTAN yazısına ek bilgidir;

Kuzey Atlantik Antlaşması; Washington DC, 4 nisan 1949


Bu antlaşmanın tarafları, BM yasasının amaçlan ve ilkelerine olan inançlarını ve bütün halklar ve bütün hükümetlerle barış içinde bir arada yaşama arzularını teyid ederler.

Demokrasi, bireysel özgürlük ve hukukun üstünlüğü ilkeleri temelinde bütün halkların özgürlüklerini, ortak miraslarını ve uygarlıkları korumakta kararlıdırlar. Kuzey atlantik bölgesinde istikrar ve refahın geliştirilmesini amaçlarlar. Toplu savunma ve barış ile güvenliğin korunması için çabalarını birleştirmekte kararlıdırlar. Bundan dolayı bu kuzey atlantik antlaşmasını kabul etmişlerdir:

Madde 1 : Taraflar, BM yasasında ortaya konduğu üzere, karışmış olabilecekleri herhangi bir uluslararası anlaşmazlığı, uluslararası barış ve güvenlik ve adaleti tehlikeye sokmadan barışçıl yollarla çözmeyi ve uluslararası ilişkilerinde BM'in amaçlarına aykırı olacak şekilde güç kullanımı ya da tehdidinden sakınmayı taahhüt etmektedirler.

Madde 2 : Taraflar, özgür kurumlarını güçlendirerek, bu kurumların üzerine kurulu olduğu ilkelerin daha iyi anlaşılmasını sağlayarak ve istikrar ile refah koşullarını geliştirerek barışçıl ve dostça uluslararası ilişkilerin daha da geliştirilmesine katkı yapacaklardır. Uluslararası ekonomi politikalarında çatışmayı ortadan kaldırmaya yönelecekler ve taraflardan herhangi biri ya da hepsi ile ekonomik işbirliğini teşvik edeceklerdir.

Madde 3 : Bu antlaşmanın amaçlarına daha etkin biçimde ulaşabilmek için taraflar, tek tek ve ortaklaşa olarak, sürekli ve etkin öz-yardım ve karşılıklı yardımlarla, silahlı bir saldırıya karşı bireysel ve toplu direnme kapasitelerini koruyacaklar ve geliştireceklerdir.

Madde 4 : Taraflardan herhangi biri, taraflardan birinin toprak bütünlüğü, siyasi bağımsızlığı ya da güvenliğinin tehdit edildiğini düşündüğü zaman, tüm taraflar birlikte danışmalarda bulunacaklardır.

Madde 5 : Taraflar, kuzey ABD'da veya Avrupa'da içlerinden bir veya daha çoğuna yöneltilecek silahlı bir saldırının hepsine yöneltilmiş bir saldırı olarak değerlendirileceği ve eğer böyle bir saldırı olursa BM yasasının 51. maddesinde tanınan bireysel ya da toplu öz savunma hakkını kullanarak, kuzey atlantik bölgesinde güvenliği sağlamak ve korumak için bireysel olarak ve diğerleri ile birlikte, silahlı kuvvet kullanımı da dahil olmak üzere gerekli görülen eylemlerde bulunarak saldırıya uğrayan taraf ya da taraflara yardımcı olacakları konusunda anlaşmışlardır. Böylesi herhangi bir saldırı ve bunun sonucu olarak alınan bütün önlemler derhal güvenlik konseyi'ne bildirilecektir. Güvenlik konseyi, uluslararası barış ve güvenliği sağlamak ve korumak için gerekli önlemleri aldığı zaman, bu önlemlere son verilecektir.

Madde 6 : (Yunanistan ve Türkiye'nin katılımı üzerine Kuzey Atlantik antlaşması protokolü'nün) Madde 5 açısından, taraflardan bir ya da daha çoğuna karşı silahlı saldırı, aşağıdakileri de kapsar: - tarafların Avrupa ya da Kuzey Amerika'daki topraklarına, Fransa'nın Cezayir bölgesine (maddesi doğrultusunda değiştirilmiş haliyle. 2 16 ocak 1963 tarihinde konsey, Fransa'nın Cezayir bölgesi söz konusu olduğunda, bu antlaşmanın ilgili hükümlerinin 3 temmuz 1962 tarihinden itibaren uygulanamaz hale geldiğini kaydetti.), Türkiye topraklarına veya taraflardan herhangi birinin egemenliği altında olan ve yengeç dönencesinin kuzeyinde yer alan adalara yapılan silahlı saldırı; - bu topraklarda ya da bu toprakların üzerindeki hava sahasında bulunan, ya da antlaşmanın yürürlüğe girdiği tarihte taraflardan herhangi birinin işgal kuvvetlerinin üslenmiş bulunduğu herhangi bir Avrupa toprağında veya Akdeniz'de ya da yengeç dönencesinin kuzeyindeki kuzey atlantik bölgesinde bulunan tarafların herhangi birine ait kuvvetlere, gemilere, ya da uçaklara yapılan silahlı saldırı.

Madde 7 : Antlaşma, BM üyesi olan tarafların BM yasası uyarınca sahip oldukları hak ve yükümlülüklerini veya Güvenlik Konseyi'nin uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması konusundaki temel sorumluluğunu herhangi bir şekilde etkilemez ve etkilediği şeklinde yorumlanamaz.

Madde 8 : Her bir taraf, kendisi ile diğer taraflar ya da üçüncü bir devlet arasında şu an yürürlükte olan uluslararası sözleşmelerin, bu antlaşmanın hükümleri ile çelişmediğini beyan eder ve antlaşma ile çelişen uluslararası sözleşmelere girmemeyi taahhüt eder.

Madde 9 : Taraflar, bu antlaşma'nın uygulanması ile ilgili konulan ele almak üzere hepsinin temsil edileceği bir konsey oluştururlar. konsey, herhangi bir zamanda acil olarak toplanabilecek şekilde düzenlenecektir. Konsey, gerekli gördüğü ikincil organları oluşturacaktır. özellikle madde 3 ve madde 5'in uygulanmasına ilişkin önlemleri önerecek bir savunma komitesi derhal oluşturulacaktır.

Madde 11 : Bu antlaşma taraflarca kendi anayasal süreçleri uyarınca onaylanacak ve hükümleri uygulanacaktır. Onay belgeleri en kısa zamanda ABD hükümetine teslim edilecek, bu hükümet de aldığı her belgeden tüm tarafları haberdar edecektir. Antlaşma, Belçika, Kanada, Fransa, Lüksemburg, Hollanda, Birleşik Krallık ve ABD dahil olmak üzere imzacıların çoğunluğu tarafından onaylanır onaylanmaz, onaylayan devletler arasında yürürlüğe girecektir; diğer devletler açısından ise onaylarının verildiği tarihte yürürlüğe girecektir. (Antlaşma, bütün imzacı devletlerin onaylan verildikten sonra 24 ağustos 1949'da yürürlüğe girdi.)

Madde 12 : Antlaşma 10 yıl boyunca yürürlükte kaldıktan sonra, ya da daha sonra herhangi bir tarihte, taraflar, içlerinden herhangi birinden talep geldiği takdirde, kuzey atlantik bölgesinde barış ve güvenliği etkileyen faktörleri ve bm yasası uyarınca uluslararası banş ve güvenliği korumak amacıyla yapılan evrensel ve bölgesel düzenlemeleri göz önüne alarak, antlaşmanın gözden geçirilmesi amacıyla görüşmelerde bulunacaklardır.

Madde 13 : Antlaşma 20 yıl boyunca yürürlükte kaldıktan sonra herhangi bir taraf, aynlma bildirimini ABD hükümeti'ne vermesinden bir yıl sonra taraf olmaktan çıkabilir. ABD hükümeti aldığı her aynlma bildiriminden tüm tarafları haberdar edecektir.

Madde 14 : İngilizce ve Fransızca metinleri aynı kabul olunan bu antlaşma, Amerika Birleşik Devletleri hükümletinin arşivlerinde saklanacaktır. Onaylı kopyalar, bu hükumet tarafından imzacı diğer hükumetlere iletilecektir.

--------------------------------------------------------

Söz konusu bu kurucu antlaşmanın özellikle üçüncü, dördüncü ve beşinci maddeleri önemlidir. Bu maddelerle üye ülkeler, ortak savunma için yeteneklerini geliştirmeye, herhangi bir üyenin toprak bütünlüğü, siyasî bağımsızlık ve güvenliği tehlikede olduğunda bir araya gelmeyi ve herhangi birine saldırıldığında bu saldırıya hepsine karşı yapılmış bir saldırı olarak kabul etmeyi taahhüt etmişlerdir.

Bu çerçevede belki de en önemli ve tartışmalı madde, NATO'nun görev sahasını belirleyen 6. maddedir. Literatürde "alan-dışılık" kavramıyla anılan bu düzenlemeye göre, NATO sadece sınırları antlaşmada açıkça tarif edilen Kuzey Atlantik bölgesinde meydana gelen saldırılara karşı işlevseldir. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra "esnek yorum" yöntemiyle içeriği genişletilen bu madde, özellikle Afganistan müdahalesiyle tamamen işlevsiz kılınmıştır.

+ Bu sitede yazılanların hiç biri doğru değildir.