19 Kasım 2012 Pazartesi

İktidarın el değiştirdiği yer


Herşey vatan için..


Mafya; Sicilya kökenli bir oluşum olup, 19.yy başlarında bazı geniş ailelerin birbirlerine adı konmamış çıkar savaşlarına girmesi ile tarihte yerini almıştır. Kelime olarak; yasa dışı işlerle uğraşan, zor kullanarak birtakım gizli çıkarlar sağlayan, çoğunlukla gizli ve hiyerarşik bir teşkilatlanmaya dayalı örgüt ya da örgütler topluluğuna denir.

Bu biraz yumuşak bir yazı olacak zira konumuz az hassas. Bu sebeple sadece lise hatıralarımı anlatmak istedim. Satır aralarını okuyanlar elde etmeleri gereken bilgileri elde edeceklerdir.

Kurulu düzene çomak sokmak..


Devletler, tarih boyunca öyle ya da böyle bir şekilde bu tür yapılanmalardan (Ek bilgi: Mafya öncesinde de beylik, kabile ve aşiretlerin desteklerini alarak işler ilerliyordu) faydalanmışlar ve karşılığında onların bir takım oluru olmayan işlerine göz yummuşlardır.

Devlet iktidarının bittiği yerde mafya başlar ancak bu; devletin buna göz yumduğu ve çıkarlar çatıştığı yere kadar geçerlidir. Gerçi bizler bunu daha lisedeyken aslında çözebilmiştik.

Gerek Türkiye için, gerekse de benim için 90'lar gerçekten de ilginç yıllardı. Derin devlet, gladio, örtülü ödenek, hayata dönüş operasyonları, madımak oteli, başbağlar katliamı, taranan kahvehaneler, gazi olayları, 28 şubat günleri, kanlı mı olacak kansız mı olacak bekleyişleri, tutanın elinde kalan bankalar, şehir alınıp şehir verilen terör çatışmaları, Tarkan'nın yıldızının parlaması, Sibel Can'ın Miami'de ev alması, THY'nin ABD'ye TK01 seferlerine başlaması, Fadime Şahin'in dramı, kontr-gerilla, ülkücü mafya, kürt iş adamları, susurluk, herşey vatan için, devlet için şerefiyle kurşun atanlar ve yiyenler v.s. v.s. v.s.

Bizler o zamanlar ergendik. Bilmem hala var mı ama o yıllarda okul tuvaletlerinde sigara içilirdi. Bizlere göre o zamanlar bu eylem, dünyanın en zevkli aktivitesiydi. Zira kat nöbetçisi öğretmenler de koridorda içerdi. Neticede sigara içilen yıllardı.

3 kat aşağıda bulunan ofisinden müdürümüz bu işe çok kıl olurdu. Bu sigara mevzusu öyleydi ki tuvaletler duman altı olurdu. Öğrenciler normal ceket cebinde sigara ile gelirlerdi okula iş o derece zıvanadan çıkmıştı.

Ne kadar baskın da yapılsa, ne kadar üst araması da olsa o sigara, içilmeye devam ediliyordu.

Bir gün yine teneffüste tuvalete gittiğimde ilginç bir manzara ile karşılaşmıştım. Ortalık pırıl pırıldı hayret ettim ve içeri girip sigaramı yaktım. Çok geçmeden bir öğrenci gelip beni uyardı "akrep geliyor lan ne yapıyorsun". dedim ne akrebi lan, o sırada duvarda bir yazı dikkatimi çekti "tuvalette sigara içmek yasaktır. imza akrep".

Bu Akrep denen öğrenci, okuldaki reismiş. (Bilmeyenler için ek bilgi; Türkiye'de bir takım faşist yapılanmaların okul benzeri yerlerde terör estiren kollarının yöneticisine Reis denir.) Dedim olmaz tüm gün kafam atar içerim ben sigaramı. Sigara içtikten sonra bu Akrep hayvanı sınıfıma gelip bana saldırdı. Kavga ederken de nöbetçi öğretmen buna şahit olmasına rağmen sırtını dönmüştü.

Herşey gayet açıktı. Okuldaki disiplinsizliğin üstesinden gelemeyen okul müdürü mafya'dan yardım almıştı. İndim müdürün odasına. Kendisi yerinde yoktu. Muavinine gittim ve öğrenciden ve ona göz yuman öğretmenden şikayetçi oldum. Haliyle disiplin kuruluna sevk edilen ben olacaktım. Bunun bilincinde olarak babam ve bir avukatla bu konuyu konuştum ve kendim gibi dört satılmamış şahit (ki kendilerininde çıkarına çünkü hepsi içiciler) daha bularak şikayetçi olduk. Kurula çıktığım gün avukatım da okula geldi ve il milli eğitim bakanlığına verilmiş dilekçenin de bir kopyasını getirdi. Kurul ya olduğu gibi soruşturma geçirip haritadan yer beğenecekti ya da olan olayın bilgileri dışında geliştiğini iddia edip bana saldıran Akrep hayvanının okulla ilişkisini kesecekti.

Okul müdürü, neticede yapması gerekeni yaptı ve konu kapandı.

Nisan ayı gelmişti. Teneffüste yine tuvalete girdim ve yine aynı duman altı olmuş ortamda yine aynı şekilde sigaramızı içtik. Her şey eskiye dönmüştü. Bu Akrep hayvanı ise okul kapısının dışında sivil kıyafeti ile tekere soktuğu çomağı teker kırmış bir vaziyette "ben ne yaptıysam devlet için yaptım şimdi niye atılan dışlanan ben oldum" diye boş boş bakınıyordu.

Devlet için kurşun atan da yiyen de şereflidir demişti bir devlet büyüğümüz o zamanlar televizyonlarda. Unutulan şey ise, devletin işine yaradığın ve çıkarlar çatışmadığı sürece şerefli olduğundur...

+ Bu sitede yazılanların hiç biri doğru değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder