12 Aralık 2012 Çarşamba

Kaçakçılık - 2

Kaçakçılık yazı dizisinin devamı.

Türkiye


Ülkenin coğrafi yapısı, yakın komşu ülkelerinin Türkiye'yi kendi kaçakçılık işleri için kolay geçiş güzergahı olma yoluna getirmeleri, içteki tüketiciler üzerinde kaçak beğenisi olan, ucuz mallara tüketicileri yönlendirmek için gayret sarf eden bir propaganda grubunun pazar yaratma ve tüketicileri özendirme gayreti içerisinde bulunmaları ve talebin artması ile de yasal yollarla yasaklanan tüm malların kolay yoldan para kazanmak isteyenlerin iştahlarını kabartmaları, Türkiye'deki kaçakçılığın başlıca sebepleri olmuştur.

Yanlış vergi ve devlet politikaları ile işsizlik gibi ekonomik etkenlerin de varlığı, kaçakçılığı zamanla Türkiye'de ciddi bir sorun haline getirmiştir.

Eğer konu bir defa yasa dışına çıkmışsa onun içinde sadece ucuz çay, mazot, elektronik, sigara, alkol v.s. olmaz, mevcut yasa ve mevzuatın yasakladığı ve/veya kontrol altına aldığı a'dan z'ye -silah, uyuşturucu ve hatta insan dahil- her şey var olabilir.

Burada eşek sırtında mal kaçıran doğulu insanlardan bahsetmiyorum. Ciddi ciddi büyük organize örgütlerden ve İstanbul'a yapılan 3. köprünün finansmanı büyüklüğünde bir piyasadan bahsediyorum.

Kaçakçılık asla ihbarla veya rutin kontrollerle bitirilemez


Bilmem hiç dek geleniniz oldu mu ama bazen yolda çevirme yapılır. Köpekler falan vardır kaçakçılık ve organize suçlarla mücadele yazar üzerlerinde. Arada bir bir şeyler bulurlar. Emin olun böylesi büyük sevkıyatların bir çok eskortu olur. Hiç bir kaçakçı bu tür faaliyetleri, kendilerinden devlet içinde adamları olmasa bile yemez. Bir TIR önden az biraz yakalatıp arkasından 10 tam dolu TIR sağ salim geçer gider.

Eğer bir ülkede piyasa dengeleri tam oturmamışsa ve devlet, gelir kapılarını adil bir şekilde kontrol edemeyip tüm gelirlerini dolaylı vergilere bağlamış, halkın alternatif kanallar arayışına yol açmışsa, bir de üzerine her an yozlaşmaya açık, belli başlı kriterlerden yoksun devlet adamları görevdeyse kaçakçılık "mecburen" var olacaktır.

Kaçakçılık ancak, namuslu devlet görevlileri ve kaçak piyasasına insanları muhtaç etmeyecek bir fiyatlandırma-vergilendirme sistemi ile önlenebilir.

Türkiye'nin bir numaralı kaçak emtiası: Akaryakıt


Akaryakıt kaçakçılığı; Türkiye'de 90'lı yılların başında haber yayınlarını meşgul etmeye başlamış ve günümüze kadar da arttıkça artmış bir kaçakçılık tipidir.

Kaçakçılıkla mücadele eden görevlilerin her deşifre ettiği yöntemin yerine yeni icat edilen bir başka yöntemle sahneye çıkılıyor.

Türkiye'de petrol ürünlerinde kaçakçılık, ağırlıklı olarak aşağıda belirtilen şekillerde yapılmaktadır:

1- Petrol ürünlerinin  (kara ve/veya deniz yolu ile) yurda yasa dışı yollardan sokularak satılması,
2- İhraç veya özel amaçlı kullanılması gereken vergisiz akaryakıt veya LPG’nin kaçak olarak yurt içinde pazarlanması,
3- Solvent, baz yağ ve atık madeni yağların yasa dışı olarak (10 numara yağ olarak bilinen karışımlar da bu sınıfa girer) akaryakıta karıştırılarak satılması,
4- ÖTV farkından yararlanmak amacı ile Dökme/Tüplü olarak alınan LPG’nin Oto LPG olarak satılması.

Türkiye'de geçtiğimiz yıllarda yaşanan Ömer Cemil Sanal cinayeti bu husustaki en dikkat çekici örneklerden biridir. Aşağıda bu konuda geçtiğimiz yıl yayınlanan bir belgesel yer almakta.


Nedenlerini yeniden tekrarlamaya gerek yok. Eğer akaryakıt ve otomotivden elde edilen vergiler, bir devletin tüm gelirlerinin 1/4'ünden fazlasını oluşturuyorsa, burada gerçekten devlet yapısı (hem de en tepesinden en altına kadar) ile ilgili ciddi sorunlar ve çarpıklıklar var demektir.

Kaçakçılar Türkiye-İran sınırına 3 kilometre boru hattı döşedi


Türkiye'nin İran ve Irak'a sınırı olan Şemdinli ilçesinde akaryakıt kaçakçılığı yapanlar, inanılmaz bir yönteme başvurdu. Güvenlik güçlerini arazi arama tarama çalışmaları sırasında İran sınırının iç tarafından Şemdinli'nin Çatalca köyü Nikse Yaylası'na kadar 3 kilometre uzunluğunda boru hattı bulundu.

İki yıldır bu yöntemle yapılan akaryakıt kaçakçılığı Polis ve Jandarma ekiplerinin ortak operasyonuyla ortaya çıkarıldı. Boru hattı sökülürken,kaçakçıların bulunması için de geniş çaplı soruşturma başlatıldı.

Konuyla ilgili Hakkari Valiliğinin açıklaması; "Emniyet Müdürlüğümüz Özel Hareket Şube Müdürlüğü ve Askeri Unsurların, 28.09.2012 günü İlimiz Şemdinli Çatalca Köyü bölgesinde gerçekleştirdikleri arazi tarama faaliyetleri esnasında; Çatalca Köyü’nün üst tarafında bulunan Nikse Yaylasında geçimini kaçakçılıktan sağlayan şahısların kaçak akaryakıt yüklemek için yaptıkları tesis tespit edilmiştir. Bahse konu tesise İran topraklarından 3000 metre uzunluğunda boru döşendiği, bu borulardan geçen yakıtların her biri 5000 litrelik 5 adet tanklara doldurulduğu anlaşılmıştır.Ayrıca dolum tesisinin arkasında 10 metrekare odaların olduğu, bu odaların arkasında da jeneratörlerin bulunduğu tespit edilmiştir. Ele geçirilen akaryakıt ve suçta kullanılan materyallere el konulmuş, irtibatlı şahıs veya şahısların tespiti için çalışmalar devam etmektedir."

http://gundem.milliyet.com.tr/kacakcilar-turkiye-iran-sinirina-3-kilometre-boru-hatti-dosedi/gundem/gundemdetay/10.12.2012/1639729/default.htm

Bir garip ülke: Uganda


Mevzu biraz hassas olduğundan uzaklardan bir ülkeden örnek vereceğim. Bir zamanlar Uganda'da gittikçe artan cari açığı dengelemek ve tüketimi azaltmak için ülkenin en büyük ithal kalemi olan petrole ekstra vergiler uygulanmaya başlar. Zamanla bu vergiler, devletin en önemli gelir kalemi olur.

Uganda'da devlet, eskiden beridir kazanandan doğru düzgün vergisini alamaz. Rüşvet, adam kayırma, siyasi istikrarsızlık gibi nedenlerin devletin her tarafına işlediği Uganda, o yıllarda hem halkı kara yolu taşımacılığına özendirip toplu taşıma ve trenleri ikinci plana itmiş, hemde artan petrol fiyatlarıyla birlikte devletin ihtiyaç duyduğu geliri en kolay elde edebileceği emtia olan akaryakıttan elde etmeye başlamıştır.

Uganda'nın elbette bir yandan da Demokratik Kongo gibi bazı ülkelerin desteklediği ayrılıkçı terör gibi ülke bütçesine inanılmaz zararlar veren bir problemi vardır ve bunun finansmanını da sağlamak öyle kolay bir iş değildir. Vergiler arttıkça artar. Elbette terör odakları da kendi savaşlarının finansmanını sağlamak için yollar bakarlar. Uyuşturucu kaçakçığı, silah kaçakçılığı derken akaryakıtın kaçakçılığını yapmanında oldukça para kazandıran bir eylem olduğunu keşfederler.

Ülkenin "güney batısındaki" dağlarda süren bu anlamsız savaş, dış beslemenin de etkisi ile bir türlü bitmez. Şehirler alınır şehirler verilir onlarca yıldır devam eder bu savaş. Uganda hükümeti o yıllarda bölgeyi olağanüstü durum bölgesi ilan ederler ve bölgeyi sadece askerlere bırakırlar. Haliyle otoritenin olmadığı yerde yozlaşma kaçınılmazdır. Artık o savaş, o bölgedekiler için sadece bir bağımsızlık/özgürlük savaşı değil, aynı zamanda kendilerinin özel gelirleri, kirli işleri için "ticaret" yollarının kontrolü uğruna da verilen bir savaştır.

Ugandalılar bunun bedelini çok pis ödediler ve hala da ödüyorlar. O yıllarda Uganda özel polisine askerine verilen yetkilerin nasıl kötüye kullanıldığının sadece bir kısmı medyada yer aldı, bunların bir kısmı yargılandı. Ancak buz dağının görünmeyen kısmı çok daha derin ve korkutucuydu.

Uganda Askeri


Para o kadar tatlıdır ki, bal tutan parmağını yalar misali dokunanın tekrar dokunası gelir. Kaçak da bir tür kolay para kazanma yöntemidir. Kimi zaman yozlaşmış devlet görevlileri de bu çarka gerek isteyerek, gerekse istemeyerek bulaşır.

Öyle ki, o yıllarda Uganda ordusunda görev yapan, bol madalyalı ünlü bir asker vardı. Emekli olduktan sonra kitap yazdı, tv programlarına çıkıp uzun uzun verdiği savaşı vatan savunması diye anlattı durdu. Hatta siyasete de göz kırpmıştı.

Esasen o olayın aslını bilenler iyi biliyordu; kendisi bölgede belli bir alanın komutanı olduğu için sınırların ve haliyle de akaryakıt kaçakçılığı işinin kontrolü kendisindeydi. Uzun süre bunun ekmeğini yedi, mal mülk yaptı ve uzun süre de elinde tutmuştu bu kapıyı. Bir süre sonra söz konusu faaliyetleri fark edildi. Kendisinin bununla birlikte ülkeye verdiği hizmetler de göz önüne alınmış, rezil edilmek yerine sadece görev yerinden sürülmüş, zamanla da erkenden emekli edilmişti.

Gerçi Uganda devletinin kendisini rezil etmek istememesinin bir diğer sebebi de adam bir konuşmaya başlarsa ucu, devlet içinde diğer işbirlikçilerine kadar uzanacağının bilinmesinden ve ayrıca görev süresince devletin kendisini boyuna madalya ile ödüllendirilmesinden dolayıdır. Söz konusu olan Uganda bile olsa korunması gereken bir devlet karizması var neticede...

Velhasıl bir Uganda olmak istemiyorsak, her kendini delikanlı gösteren petrolcü asker söylemlerine direk atlamamak gerektiğini öğrenmemiz gerekir. Allah'tan böyle şeyler sadece Uganda'da yaşanıyor.

Not: Uganda'nın (eski Kampala belediye başkanı) şu an ki devlet başkanı da az malın gözü değil ama o akaryakıt işinden çakmıyor. Onun derdi mütahitlikten vurup geçmek şimdilik. En son komşu ülke Rwanda ile geri inşaasında iş çıkar umuduyla savaş çıkarmaya çalışıyordu...

+ Bu sitede yazılanların hiç biri doğru değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder